top of page

3 Mayıs Ruhu ile Türkçülük

3 Mayıs 1944 olayları herkesçe Irkçılık-Turancılık davası olarak bilinir. Bir grup Turancı’nın yargılandığı ve bu yargılama sırasında kitelesel olayların da çıktığı bu davanın kısa bir özetini yapmak gerekir.

 

Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın dışında kalmakla birlikte iç politikada oldukça gerilimli bir dönemden geçiyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü , Almanya ve Sovyetler Birliği arasında denge politikası yürütüyordu. Bu dönemde, özellikle Sovyetler Birliği'ne karşı milliyetçi tepkiler artıyordu. Türkiye içinde bazı aydınlar, "Turancılık" (yani, Orta Asya'daki Türk bölümlerinin birleşmesi) faaliyetlerini savunmaya başladı. Bu ideoloji, özellikle Sovyetler'de yaşayan Türklerin kurtarılması fikrine dayanıyordu. Ancak bu düşünce, Türkiye'nin o dönemki dış politikasını ve Sovyetlerle olan hassas ilişkisini zora sokuyordu.

 

Bu dönemin en önemli figürlerinden biri olan Hüseyin Nihal Atsız , çıkardığı Orhun dergisinde özellikle Sovyetler'e ve Türk soluna karşı çok sert yazılar yazıyordu. Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'nun milliyetçi eğilimleri vardı, ancak bu ideolojinin aşırılaşması endişeyle izliyordu. Atsız, özellikle dönemin İçişleri Bakanı Recep Peker'i hedef aldı. Ayrıca, Sovyet yanlısı olarak suçladığı Sabahattin Ali hakkında ağır ithamlarda bulundu. Bu yazılar nedeniyle Sabahattin Ali, Atsız'a hakaret davası açtı. Dava sırasında milliyetçilik ve aydınlar Ankara Adliyesi önünde toplandılar.

 

3 Mayıs 1944'te Hüseyin Nihal Atsız'ın işlemlerinin yapıldığı gün, çok sayıda üniversite öğrencisi ve milliyetçi Ankara'da bir yürüyüş yaptı. Yürüyüşte:

“Kahrolsun Komünizm”, “Türk Türk'e dosttur”, “Turancı Atsız” gibi sloganlar atıldı. Toplamda Mahkeme salonuna giremeyen gençler Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmişler, burada İstiklâl Marşı söylemiş ve komünizm aleyhinde sloganlar atmışlardır.[5] Kafile Ulus Meydanı'ndan sonra Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek istemişse de bunda başarılı olamamış, milliyetçi gençlerin gösterileri hükûmet tarafından şiddetle önlenmiştir. Bu gösterilerde tutuklanan üniversiteli gençlerin sayısı 165 olarak tespit edilmiştir.[1] 

Bu yürüyüş, Cumhuriyet tarihinde o güne kadar yapılan ilk meşru kitlesel hareket olarak nitelendirilebilir.

 

Yürüyüşten sonra, devlet bu olaylarla ciddi bir tehdit olarak karşılaştı. Hemen ardından geniş şeritler başladı. Tutuklananlar arasında:

Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevetoğlu, Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Namık Orkun ve birçok öğrenci ile subay yer aldı. Bu bağlantılar sonucunda açılan dava, tarihte Irkçılık-Turancılık Davası olarak geçti.

 

Sanıklar, "faşist bir rejim yapmak istemek", "hükümete karşı propaganda yapmak", "ırkçılığı yaymak" gibi suçlamalarla yargılanıyorlar. Dava yaklaşık bir yıl ileri sürdü. 1945'te çoğu sanık beraat etti .Ancak bu süreçte birçok kişi tutuklu kaldı, işinden oldu, kamu görevinden çıkarıldı.Olaylar, ise Türkçülerin Cumhuriyet tarihindeki kitlesel eylemleri için dönüm noktası olarak nitelendirilebilir.

 

3 Mayıs'ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane'deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan bir grup Türkçü tarafından yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve günümüzde de Türkçüler Günü olarak anma ve törenler yapılmaktadır.

Bu olay sonucu ise Türkçülüğe ruh vermiş olan Atsız ve yol arkadaşları zindandan çıktıktan sonra mücadeleden vazgeçmemiştir. Bu olaylar sonucu Türkçülerin üstündeki baskı giderek artmıştır. Ama Atsız bu olaydan sonra müthiş bir duruş göstermeye devam etmiş ve korkusuzca ve inandığı yoldan geri dönmemiştir ve bundandır ki Atsız için Türkçülüğe ruh vermiş diyebiliriz. O dönem birçok kişi zindanlara girmiş olsa da Atsız 3 Mayıs’ın simgesidir. Bu diğer isimlerin değerini asla azaltmaz. Atsız’ı önemli yapan son nefesine kadar çağının Kürşad’ı gibi inancından hiçbir eksiklik olmadan nesillere Türkçülük aşılamıştır. İçinden birçok bilim adamı çıkan bu “amcalar” günümüzde de bizlere Atsız’dan aldıkları aynı ruh ile Türkçülük davasına hizmetlerini sürdürmektedirler. Atsız’ın büyük eseri “Bozkurtlar Ölüyor” romanından alıntı ile anlatmak gerekirse: “Kürşad ölmüş fakat attan düşmemişti. Ölmüş, fakat yenilmemişti.”  Evet Atsız zindanlara düşmüş, çıkarttığı dergiler kapatılmış, türlü hayat mücadelerinden geçmiş, ömrünün son yıllarında bir daha zindana düşmüş, buz gibi evinde palto ile oturmuş, en sonunda da toprağa Tanrıdağı’ndaki atalarımızın ruhunun yanına gitmiştir. Ama hiçbir zaman mücadeleden vazgeçmemiştir. Son anlarında bile 3 Mayıs ruhu ile mücadele etmiş, dergi çıkarmış, romanlar yazmış, Beyazıt Kütüphanesi’nde Türk Edebiyatı’na ve Türk Tarihi’ne önemli katkılarda bulunmuştur. 3 Mayıs’ta Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar gibi ismlere rağmen Atsız’ın sembol olması ve O’nun üstünden bu olayın anlatılma sebebi bundandır. Atsız duruşu ile bugünkü Türkçülere dahi ruh üflemiştir. Her Türkçünün ruhunda Atsız’dan bir eser vardır. Atsız bundandır ki Türkçülük davasının “Mistik Önderi” olarak nitelendirilebilir.

 

3 Mayıs sonrasında Türkçülük başka bir yola girmiştir. O dönem komünizm tehlikesi ile mücadele eden bu fikir komünizme feda edilmek istenmiştir. Lakin nasıl ki 1918’de Anadolu’da emperyalizme kurban edilmek istenen Türklük 1923’te dirildiyse, Atatürk sonrası Türklüğün yılmaz savunucusu fikri Türkçülük de 1944’den sonra dirilişe geçmiştir. 1960’lı yıllardan itibaren Türkçülük fikri siyasal çıkarlar için kullanılmaya çalışılmış, ruhlardaki bu kutsal fikir Moskof’un karşısında kullanılmak istenmiştir. 1980 sonrası ise Türkiye gibi Amerikancı raylara çekilmeye çalışılmış ve çaba günümüzde de devam etmektedir. Her ne kadar Atsız koyu bir komünizm karşıtı olmuş olsa da her fikri dönemine göre değerlendirmek gerekir. O dönem SSCB işgali altında olan Türk halklarından kaynaklı bu komünizm karşıtı makul karşılanabilir. Lakin günümüzde bu Türk halklarının birçoğu bağımsızlığını kazanmıştır. Komünizm tehlikesinden fazla ise küreselciler ve onların işbirlikçisi etnik bölücüler tehlikesi vardır. Bundan dolayı dönemine göre yerimizi alarak Türklük davasına daha etkili bir fayda sunabiliriz.

 

Atsız fikirleri ile tartışılabilir, edebiyatı ile tartışılabilir, tarihsel düşüncesi vb. birçok şey ile tartışılabilir. Lakin asla ve asla duruşu ve Türklük şuuru ile tartışılamaz. Bundan dolayıdır ki ruhunu Kürşad’dan; tarihsel gücünü Mete’den, Alparslan’dan, Fatih’ten; fikirsel bilincini İsmail Gaspıralı’dan, Yusuf Akçura’dan, Ziya Gökalp’den; var olma gücünü Mustafa Kemal ve Anadolu’dan alan Atsız bu bilinç ve sorumluluk ile 3 Mayıs’ta bugünkü nesilleri de etkileyen bir şuur kazandırmıştır. Biz genç Türkçülere düşen bu bilinç ve sorumluluk ile günümüze göre 3 Mayıs şuuru ile mücadele etmektir. Bundandır ki 3 Mayıs tüm Türkçülerin günüdür. 3 Mayıs, belirli odakların 1938 ve sonrasında Türkçülük’ü rafa kaldırma girişimlerine rağmen çağlayan olup taşmasıdır. Bundan dolayı tüm Türkçüler 3 Mayıs 1944’ü aynı ruh ile anmalı ve geçmişten aldığı meşaleyi geleceğe aktarmalıdır. Günümüzde 107 yıl önce olduğu gibi Türklük ve Türkçülük aleyhinde hem dıştan hem de işbirlikçilerden gelen darbelere rağmen Türklük ve Türkçülük davasına inananlar aynı ruh ve duygu ile gelecekte de tüm Türklerin bağımsız bir şekilde “muasır medeniyetler seviyesine” çıkması için gerekli çaba ve fedakarlığı gösterecektir. Bu inanç ile 3 Mayıs ruhu ebediyen yaşasın.

 

Tanrı Türk’ü korusun!


[1] Orhun, 4 Mayıs 1951, Sayı:31

 
 
 

Comments


YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN (4).png
YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN (4).png

İstanbul - Türkiye

Bültenimize Abone Ol

İletişim

bottom of page